1 Ağustos 2013 Perşembe

Tuzbuz

Şimdi bütün gereksizlikleri bırak arkanda. En yakın arkadaşın sana ihanet etsin, M'in eski sevgilisine yazdığı yazıları oku ve bir ölüm geçsin. Dayanılıyor. Hatta çok da sakin kalınabiliyor.
Kırık, daha kırık ve son saniyede tüzla buz.
Sen tuz ol, ben, olmayayım.

17 Haziran 2013 Pazartesi

H.Y.B.Ö.

Bugün sınavın nasıl geçtiğini göz önüne alarak yaptığım yoruma göre, okulum uzadı.
Acaba neden?
İki gündür kendimi paralıyorum Gezi olayları yüzünden.
Militan seven kafamı sikeyim derken ne kadar doğru söylediğimi bir kere daha fark ediyorum.

-Çok abartıyorsun. Bu kadar gerilme. Merak edecek bir şey yok.

Benim anne gibi sevdiğim yeni bilinen bir şey değil. O çok sevilen güven duygum da tamamen buradan geliyor. gülü seviyor ancak dikenine katlanmıyorlar.

Okulum uzadı diyorum. Ama bu hiçbir şey ifade etmiyor kimseye. Herkesin kafası rahat. Hatun abime çok yüklenme diye benim ağzıma sıçıyor, çünkü git gide mutsuzlaşıyorum. Yoruluyorum. Kaçasım geliyor. M desen adrenalinden ve yorgunluktan kafası gitmiş bir durumda. Yaptığım her şey fazlalık. Ben onun önünü kesiyorum. Her şeye takıyorum. Sürekli trip atıyorum.

Bir allahın kulu da kadın bir sarılayım allah aşkına gel ağlama demiyor. Ağlayışlarım duyulmasın diye apar topar telefonu kapatıyorum. Babam neredeyse hastanelik oluyordu, onda bile vay niye söyledin diye başımın etini yiyebildiler.

Bir şeyleri bir yerde yanlış yapıyor olmalıyım. Ya anlatamıyorum, ya anlamıyorlar, ya siklerinde değil.

16 Haziran 2013 Pazar

Direniyoruz

Olanlar yüzünden tamamen uçlar arasında gidip geliyorum.
Sosyal medyadan olay takibi, bilgi kesinleştirme, gerekli insanlar ulaştırma, yanlış haberleri düzeltme derken en ala istihbaratçı oldum çıktım.
M sürekli meydanlarda. Merak etmiyorum diyemem ama dayanıyorum.
Sınavlarım yalan oldu, bütünlemeler de öyle olacak gibi görünüyor.

Direntürkiye
Direngeziparkı
Direnankara
Direnizmir
Direndersim
Direnantalya
Direnantakya
Direneskişehir
Direntaksim
Direngazi

9 Haziran 2013 Pazar

Bağ(ı)r

İçimde tutmakta zorlandığım şeyler var. Gerçekten bağıra bağıra ağlama isteğimi çok zor bastırıyorum.
Biri sarılmalı artık bana.
Bırakmamalı.

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Fin

Kafamı asla toparlayamadığım için son anda çalışmaya başladığım bir sınav haftasına hoş geldiniz.
Bu 10 gün çok sevimli şeylerden bahsetmeyeceğim, olsun.
Biraz da kafa ütüleyeyim.

26 Mayıs 2013 Pazar

Yala-n



İnsan doğum günlerinde en sevdikleriyle beraber olmalı ki, yaşadığına dair çoktan kaybettiği inancına şöyle uzaktan bile olsa bir selam çakabilsin. Oysa ben korkudan titreyerek, dudaklarımı kanatarak uyandığım bir gecenin akşamında "gelme" sözcükleri duydum.

Ha yine eğlendim, yine bal börekti her şey. Ertesi gün daha da güldüm. İçimde rol yapacak güç kalmayana dek.

Güldüm güldüm güldüm...

Gecenin sonunda herkesi bırakıp sığınağıma kaçarken aklımda sadece kendimi banyoya kapatmak vardı. En son sinir krizimi yine aynı paspasların üzerinde geçirmiştim. Yattım. Ama bir damla bile akıtamadım.

Telefonum biraz bozulmuş meğerse, atılan hiçbir mesaj gelmemiş. Dedim arayayım o vakit. Hayır, nereden bilebilirim ben bir anda o kırılmış sesimle ona şiir okumak isteyeceğimi. Birine ağlayarak Haydar Ergülen okumak da güzel oluyormuş hani.

Sessiz sessiz dinledi. Ben sövdükçe, keyiflendi. Biliyordu. Bildiğini biliyordum. Gerçekliğe sadece birbirimize değince biraz olsun yaklaşabiliyorduk. "Sürekli yalan söylüyorum" dediğimde, kızmıyor mesela. Anlıyor. Değil mi? Öyle olmalı.

Tek bir mesajın cevabını alamadım.

Bana asla yalan söyleme olur mu?

23 Mayıs 2013 Perşembe

Hay

M. eve çıktı arkadaşlarıyla ve ben ani bir şekilde kendi evime yap(a)madığım her şeyi onun küçük odasına yapmaya karar verdim. Kutu gibi ama inanılmaz kullanışlı bir odadan bahsediyoruz. Her köşesi rahatça değerlendirilsin diye yapılmış. Ama duvarlar bomboş ve bu beni deli ediyor. Planlarımdan biraz ona bahsettiğim için rahatça yazabiliyorum.

Duvarın bir köşesine eski fotoğraflardan oluşan bir kolaj hazırlamak istiyorum. Belki zamanla, eğer isterse, bizim fotoğraflarımızı da ekleyebiliriz. [Hayır daha bilgisayara atmadım fotoğrafları.]

Birkaç mum da almak lazım ki ben getirmeyi sürekli unutyorum.

Kenarda köşede bırakabileceğim kıyafet, çamaşır, şampuan gibi ıvır zıvırlar da biriktiriyorum çaktırmadan da, evini istila etmek istemiyorum. M. der bana, bir şeyler getir istersen diye. Zaten çöp getirecek olsam kırk kere soruyorum.

Yapımdan dolayı çoğunlukla fazla müdahil olurum insanların hayatına. Ne bileyim, adam bana gelme diyebilir, benim odam burası diyebilir. O da pek öyle şeyler diyecek biri olmadığı için, ben fazla abartmayayım diyorum. İyi mi diyorum?

Yine çok fazla düşünüyorum. En iyisi mumları gözümün önüne koyayım da bir dahakine unutmayayım.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Her-gün

Sabah kalk, tuvalete git, çamaşırını değiştir, yüzünü yıka, ağzını çalkala, bir şeyler ye, bitki çayı/kahve/siyah çay iç, bulaşık yıka, maillerine bak, dizi izle, yazı yaz, ders çalış, kitap oku, şiir oku, müzik dinle, spor yap, yemek ye, ara öğün ye, masanı topla, oje sür, dolabını topla, çamaşır yıka, su iç, daha çok su iç...

Bu listeyi daha çok uzatabilirim. Hepimizin yaptığı rutin şeyler değil mi? İşte ben bunları yapamıyorum. Mutlaka eksik kalıyor, üşeniyorum vs.

Arkadaşlarımdan I'yı yaşam koçum ilan ettim. Eline listeyi verdim. Her akşam kontrol edeceksin, yaptım mı yapmadım mı diye, dedim.

Madem kendim yapamıyorum, birazcık aba altından sopa gösterenim olsa iyi olacak.

Kab

Tüm gece kabus üstüne kabus gördüm. Asla aldatılamayacağın bir ilişkide aldatılmak nasıl oluyormuş anladım, ağzımın içi pas gibi.

21 Mayıs 2013 Salı

The Big D

Arkadaşımla konuşuyorum.

-Annem de babam da 20 yıldan fazla yaşamaz bence. Dedemler 85i görmüş olabilirler ama bizimkiler göremez. Sağlıklı değiller ki. Yaşayacaklarış gibi davranmamın lüzumu yok. Çocuğum olursa evlendiğini göremezler.

Kız dehşetle yüzüme bakıyordu. Ağladı ağlayacak. Annem ve babamın ölümleri hakkında nasıl bu kadar tepkisiz olduğumu anlayamıyordu.

-Ama ölecekler. En sevdiğim insanın öleceğini kabullenmeliyim. Niye daha fazla yaşamadılar diye onlara kızmamalıyım. Ölecekler ve benim yapabileceğim bir şey yok. Şimdiki zamana bakalım, ileriyi düşünmeyelim.

19 Mayıs 2013 Pazar

Geçmeyene kadar okşa saçlarımı, ama yüzüme dokunma.

16 Mayıs 2013 Perşembe

İmr ile Kısk

Kalem ve Kelâm benim imrenme ile kıskançlık arasında ipte yürüdüğüm alanlar.
Benden daha iyi yazanlara imreniyorum; yetenekleri olanlara, çok farklı bir görüşü olanlara.
Çünkü öyle ya da böyle, ulaşamayacağım bir haldeler. O büyü ne yazık ki elde edebileceğim bir kulvar değil, hiç birimiz için değil.
Ama bir de istikrarlı ve kendini geliştiren yazarlar var ki, ölüyorum kıskançlığımdan. Onların yerinde veya yanında ben de olabilirim. Ama üşeniyorum, dirayetsizim, ataletim her zaman daha ağır basıyor.
Kendime bunu yaparken elbette ki düşmana ihtiyacım olacak. Ben de onları seçiyorum.
İnatla okuyup kıskanıyorum, elin amatör yazarlarını, sırf ben kendimi amatör dahi göremediğim için.

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Saklan


"Yanıp söner binaların ışıkları"

Tüm gözleri üzerimizde hissediyoruz. Takip ediliyoruz. Birileri bize zarar vermek istiyor. Sokakta dayak yeme korkusuyla yürüyoruz. Her an bir yerden kafamıza bir şeyler yağabilir.

Paranoyak mıyız? Sanmıyorum.

Her gün bir sürü insanın başına bunlar geliyor. Herkesin öyle ya da böyle bir sapığı var. Şahsen ben Taksim'e gittiğimde etrafa bakmaktan bazen yürüyemiyorum. Sanki bir yerden biri saldıracakmış gibi geliyor. Her zaman gittiğim barlarda rahat rahat oturamıyorum. Evimin (evlerimin) sıcaklığını ve güvenliğini arıyorum. Sığınmayı ve izole olmayı arzuluyorum.

Ne olur, birkaç kitap atalım çantaya ve saklanalım insanlardan.

Ya?


Acaba bunca teklifsiz olmasam daha mı farklı olurdu her şey?
Seni önce tavlada yenip, sonra da ödül olrak öpücük istiyorum demesem.
50 yıl öncesini çakal erkekleri gibiydi ilk gün tavırlarım.
Bir yandan da naiftim hani, gelip geçen garsonların tavırları ve bakışları inanılmaz irite ediyordu.
Kızma ya da kavga çıkmasın diye söylemiyordum.
Her zamanki gibi kendi bacağımdan asılıyor, namusumu(!) kendim korkuyordum.

Ya o gece gel, dediğimde gelmem, deseydin. Çok mu farklı olurdu?
Gecenin bir yarısı elimizde çay bardakları, dudaklarımızda sigara mutlu olmasaydık.
Karanlıkta uyuyamadığını unutmayıp sen daha istemeden ara ışığı yakmasaydım.
Haftalar haftaları kovalarken seni mutlu etmek için kendimi mutfağa kapatmasam, şimdi başka insanlar mı olurduk?

Bilmiyorum. Ama onca sigaraya rağmen  bıyıkların güzel kokmasa, belki, belki bir şeyler değişirdi ya da ben yumuşacık olmasam.

14 Mayıs 2013 Salı

M

-Uyumayacağım. Ölmeye müsait bir geceyi boş geçiremem.

Bu cümledeki çığlık benim bile kulaklarımı tırmalıyor. İçimin insan kalan yerlerinin midesi bulanıyor. Kötü olmanın doğal olduğu durumlardayız.

Birazcık panik hakkımız.

-Bana güzel bir şeyler söyle.

Acaba ne cevap bekliyordum. Yavru kedilere bile tavken, gelebilecek en mükemmel cevabın dudağımın kıyısına bir tebessüm bulaştırması ve benim alelacele onu silmem beklenen hareketlerdi.

Yalnız olmadığımı biliyorum ama yalnız hissettiğim gerçeği kulaklarımı kanatıyor.

Di-ye-m

Uyuma, demeye korkuyorum.

Birinin uyumasını engellediğinde söyle ne diyeceksen, der gibi yüzüne bakıyorlar insanın. Cümleyi kuramadım ama anladınız işte. Söyle, diyorlar. Demeseler bile ben duyuyorum. Onların uykusundan daha önemli neyim var bilmiyorum.

Yalnız  hissediyorum ve kollarım üşüyor. Benim için biz olabileceğimiz bir hayal kur, diyemiyorum.

Sanki dersem, tüm dekorlayı kaldırıp gidecek hayat.

Ç-iz

Dudağımda hâlâ malum geceden kalma iki iz var. İsterdim ki o malum geceyi önceden burada anlatmış olayım ve link vereyim. Ancak ölümüne üşengeç biri olduğumdan tabii ki yazmadım.

Özet geçmek gerekirse, şöyle anlatayım.

Evde tek kaldığım zamanlardı. Çok yorgun ve yoğun bir gün geçirmiştim. Her şey üstüme geliyordu. Sabahladım. Gün doğarken uykuya daldığımda ise, çığlıklarla uyanmama yarım saat vardı. O kadar korkmuştum ki, M'ye mesaj attım. Aradı, korkudan doğru düzgün konuşamazken sesini duyunca uykuya daldım.

Sonra? Tekrar uyandığımda dudağımı kaplayan iki koca uçuk vardı. İzlerini taşıyorum. Ne kadar aciz olabildiğimi ve uyuyamadığımda, korktuğumda yanımda olacak biri olduğunu hatırlatıyorlar bana. Bir de, birilerinin yanımda olmasının yetmediğini.

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Takıldım

Benim bazı(!) takıntılarım var. Mesela; şaşı birinin gözlerine bakamam, dişleri ayrık biri konuşurken yere bakarım, belli şeyleri inadına yanlış söyleyen insanlarla konuşmam vs. Stresli dönemlerimde özellikle, bu obsesifliklerim artıyor.

Arkadaşlarım bu konudaki takıntılarımı sürekli gözüme sokmaktan pek de geri durmuyorlar hani.

- Deniz seninle dişleri ayrık birini konuşurken düşünemiyorum.
- Cidden adam şaşı diye dersi mi bıraktın!?
- Böğrek, şarz, muhattap, liğse ...

Ne oluyor yani? Ben de herkes kadar takıntılıyım. Sadece bu konuda daha dürüstüm. Aşırı uyumlu görünmek uğruna kendimi hırpalamıyorum.

Bir de yanlış kelime kullananları düzeltme huyum var ki, yakın zamanda kavga çıkacak sanırım bu yüzden. Ama sadece bir kere uyarırım. Belki de bugüne kadar kimse ona doğrusunu söylememiştir, diye düşünerek yapıyorum.

Aman canım, kızarsalar da kızsınlar.

Dönüm

İki ay önce, kendi kendime yazmak için açtığım blogumun artık takip edenleri var ve ben bunun beni nasıl etkileyeceğini bilmiyorum.

Destek unsuru olur umarım.

10 Mayıs 2013 Cuma

Ayd

Kendimi bildim bile çevremdeki herkesin her sorunuyla üzülmüş, kahrolmuş, kendi hayatımı sekteye uğrattığım yetmezmiş gibi, bir de " bak ben ne kadar mutsuz oldum" diye başlarını yemişim.

Daha kendi dertleriyle uğraşamazken insanlar, dert edinmiş Deniz vakaasıyla sabır taşı edasında ilgilenmişlerdir. Ve bakıyorum da allah henüz belamı vermedi.

Bunu çok sevdiğim bir insan evladı bana yaptığında fark etmem ise çok acı. Kendimle mi uğraşayım seninle mi lan?! diye kafa göz dalma isteği git gide artıyor.

En yakın zamanda kendisine de bir aydınlanma diliyorum.

Edit: Bu yazıyı yazmamdan bir gün sonra kendisi o aydınlanmayı yaşamış. Daha güzel şeyler de dileyeyim bari.

9 Mayıs 2013 Perşembe

Balgam


  • Şimdi içim Hiroşima’dan daha dumanlı, Rwanda’dan daha kanlı. Sen çocukları yiyen bir yamyamsın. Elizabeth Bathory tahtinı sana bırakmış. Bakire kanım sadece egonu büyütmeye yarıyor.
  • Kurduklarımla bildiklerimin saçlarımı yolmaları bitince, onlarla sana yastık dolduracağım. Gördüğün tüm kabusların sebebi olmak istiyorum.
  • Herkes ya öldü ya ölmek üzere. Hayatıma girebilmek için yaşam sürenizi kapının dışına bırakın, çıkarken kalanını alırsınız.
  • Titanic’e savurduğum en okkalı küfür çarptı.
  • Mesafeleri sikmekle uğraşacağımıza öpüşleri biriktirmeliydik. İki çift dudağın arasındaki uzaklığa itiraz ediyorum mahkemelerde.
  • Karanlıkla tanımlardık kendimizi ama karanlığın bile örtemeyeceği kadar büyüktü günahlarımız.

Sab-a-ha


Gece hiç uyumadım. Yataktan defalarca kez kalktım, camın önüne gittim ve bir sigara yaktım. Üzerimdeki yapış yapış hata yapmışlık hissinden bir türlü kurtulamadım. Boş duvarlardan, sessizlikte çalışan elektronik aletlerden ya da nefesimden istediğim cevabı bir türlü alamadım.
Bir yerde bir yanlışlık var.
Gün ışırken birkaç mesaj attım. Hepsi cevapsız kaldı. Mutlular huzurla, mutsuzlar ise sızarak çoktan derin uykuya dalmışlardı. Bir tek ben, ne olduğu belirsiz, piçlik haklarıma sığınırcasına sabah ayazında çıplak göğsümü gere gere dünyaya küfrediyordum. 
Bir gün dünyayı boğacak kadar sigara içmeyi başaracağım.

6 Mayıs 2013 Pazartesi

İlk gözyaşı

Evin içinden gelen manasız ve ürkütücü seslerden dolayı defalarca uyanan Deniz, sonunda koynundaki adamı uyandırmaya karar verdi. M'in hafıften kıpırdanmasını fırsat bilerek sol elinin işaret parmağını önce sırtında sonra göğsünde gezdirdi. Bedeninde dolaşan parmaklardan, büyük ihtimalle farklı anlamlar çıkaran M. gözlerini hafiften aralayarak Deniz'e baktı.

Deniz'in gözleri ıslaktı.
Deniz, dimdik bakıyordu yüzüne.
Deniz'in yanaklarına birkaç gözyaşı yuvarlanıyordu.

M. uyandı. Uyuyamamacasına.

-Neden ağlıyorsun?
+Korktum.
-Neyden korktun?
+Çok ses vardı.

Bu çok saçma, diye düşündü M. Olanlara anlam veremiyordu. Deniz'in ona arkasını dönmesinin, içi ölmüş gibi davranmasının sebebini bulamıyordu. Hayatında daha önce hiçbir kadını teselli etmemiş bir adam olmak ilk kez ağır geldi ona. Ne söyleyecek kelimesi vardı, ne de sarılmaya mecali. İstedi ki, Deniz ona sarılsın. Kadın taşlaşmıştı sanki. Söylediklerine tek kelimelik cevaplar veriyor, yüzüne hiç bakmıyordu.

Bir yerlerde yanlış bir şeyler yapmış olmalıyım, düşüncesi M.'nin iyice kilitlenmesine sebep oldu. Belki birer sigara içseler, bir şeyler yeseler anlatırdı Deniz gerçekten neden ağladığını. Ama diretmişti işte, kalkmıyordu. Hatta neredeyse M'i yanından kovacaktı. Bu muameleyi hak etmediğine inanan M. çıktı odadan ve mutfağa geçti. Balkon camından karşıdaki yola bakarken gitmeyi düşündü, bu sefer de yapamadığına inandı.

Yavaşça salondaki kıyafetleri üzerine geçirdi, burada soyunmuş olduklarına şükrederek. Deniz'in çiçekli elbisesi ayaklarına dolandı, kokusu burnuna.

-Olmadı be çiçeğim, bu sefer de olmadı.

24 Nisan 2013 Çarşamba

Kişisel imha

İnsanın kendini yok etme çabası bitmeyecek, artık bundan eminim. 9 senedir kullandığım ilacımı yine almamak için azmetmiş durumdayım. Moral olarak çökeceğimi, kilo alacağımı ve var olan tüm huzurumu imha edeceğimi bile bile bunu yapıyorum.

Bir de utanmadan, aynı şekilde davranan insanlara hunharca engel olmaya çalışıyorum. Hayatında ben varsam dikkat edeceksin kendine, diye diye kendimi öldürmeye çalışıyorum.

Bunları yapmak benim suçum mu? Evet. Ama onlar da görmeli bence.

Bahanemi de bulduğuma göre, bana yine yollar.

17 Nisan 2013 Çarşamba

Olsun varsın

Her şey o kadar tahmin edilebilir ki, bazen uğraşmayı bırakmalıyım diyorum.
Biri gelir, tokat yemiş gibi olursunuz, çok seversiniz, her saniye içiçe olursunuz, sonra yavaş yavaş ayrılan zaman azalır, bahaneler çoğalır ve gider ve gider ve gider.
Göt gibi ortada kalırsınız.

O kadar barizdir ki bu, ilk fark ettiğinizde kaçma isteği çok güçlü olur. Belki bu sefer farklı olur, dersiniz.
İnanmam istersiniz. Kötü sanıp piç etmek istemezsiniz.

Aman canım, bir yara daha olsun ne olacak.
Alıştık zaten.

5 Nisan 2013 Cuma

Ova

Gün sayıyor, tel sarıyor, demlik boşaltıyorum her adımın için.
Selamsız sabahsız açacağım kapını ve kilitleyeceğim ardımdan.

Kapının anahtarını içime saklayacağım.
Çıkmak için, kaybolman gerekecek.

Çıplaklığını sunacaksın çıplaklığıma karşılık.
Neyden bahsettiğimi yalnızca sen anlayacaksın.
Tırnaklarmın ucuna senin kanını koyup karnımın ovasına yazacağım bize dair ne varsa.
Sonra tekrar tekrar doğuracağım.

26 Mart 2013 Salı

Rahle

Aldım, öptüm ve başıma koydum seni, göğsümün biraz üstüne yazdığın mektubun kıyısına iliştirdim.
Hâlâ yaşanabilecek ilkim kalmış ki sen gelmişsin hakkını almaya.
Birkaç mum, 3 şişe şarap vaadimiz var.
Bırak kitap okuyayım sana ve yeniden doğurayım.
Değiştirdiğim kelimeleri bulma oyunu oynayalım.
Hatalarımı değil yaratılarımı sev.
Açayım iki göğsümün arasını.
Seyyahlığına han olayım.

21 Mart 2013 Perşembe

Aldım verdim

-Sen bana yaralarını göster, ben de sana benimkileri göstereyim.

20 küsur senedir bu oyunu oynuyorum, kendi kanımı başkalarınınkine karıştırıyorum.
Oysa yaklaşık bir aydır engeller var önümde.
Bir kadın ve ruhunu tanıyorum.
Hissedebiliyorum parçalanmışlığı.
Konuş, diyor bana, anlat.
Konuş ki unutayım kendimi.
Senelerdir benim iki dudağımdan çıkan bu cümleleri şimdi o tekrar ediyor.
Onun söylemeye çekindiklerini de ben söylüyorum:
-Konuşursam, kırarım ne kaldıysa ve bir daha toplayamam parçaları.

Şimdi uzaktan bakıyoruz.

Aldım verdim ben seni yendim...

17 Mart 2013 Pazar

Merhaba! Ben ...

Belki de günü gününe 1.5 senedir hayatıma yeni insanlar sokuşturuyorum. Kelime seçimlerim doğru. Daracık bir zamana koca koca adamlar ve kadınlar sok-uş-tur-mak. İçleri sıkılırdı yanıma geldiklerinde. Sıkıştırılmış mutluluklar, kahkaha hapları, el bombası krizler. Her şey en üst seviyelerde.

Korktun mu? Sanmam.

Selam, nasılsın, bak benim adım bu, şunlardan hoşlanırım, sana anılarımı anlatayım mı vs vs. Ne kadar sevimli ve büyüleyici olabileceğimi biliyorum. Kendini tekrar eden bir süreç. Ah be akılsız kadın, madem seyircin çok olacaktı, her seferinde farklı bir rol biçseydin ya kendine. Deneme yanılma yoluyla öğrenirdin belki, varsa eğer, doğruyu.

Sevimli geliyor değil mi, bir kadının, kendisini çoktan tüketmişken, ruhuna katık araması. Boş çırpınışlar eğlendiriyor sizi, müzmin seyirciler. İçiniz titriyor bazen bakarken. Tuhaf hissediyorsunuz kendinizi. İçimin ölmüş taraflarını gömmeyi reddettiğim için burnunuza tuhaf kokular geliyor. Kaçamıyorsunuz da.

Bekleyin, daha çok perde var.

15 Mart 2013 Cuma

Kaç(a)ma(k)

Kendime Mutluluk filmindeki o mükemmel tiradı okuyorum.
İyileşebilir miyim acaba?
Yoksa kadın başıma kuş vurmaya mı çıkmalıyım, bilmiyorum.
Bazı kelimelerin kullanımını tekrar tekelime almak istiyorum.
Asabi bir kadınım.
Doğuştan hüzünlü bir mizaç.
Kısa süreli sevilesi ve mümkünse evde beslenmeyesi.
Yine de başımı onun göğsüne yaslayacak olmak biraz daha hafifletir mi yüklerimi?

14 Mart 2013 Perşembe

Dans


Omurgamı yeniden yapılandırıyorum.
Bu dans etmenin çok ötesinde.
Esnekliğimi kullanıyorum, düşüncelerimi parçalıyorum, karanlığı kutsuyorum.

Zorunluluklar

Her gün sabahın köründe kalk.
Bitki çayı iç, bir şeyler atıştır.
Derse git ve dinliyormuş gibi yap.
Gelen mesajlara cevap ver, daha çok mesaj gelmesini sağlayacak hareketlerde bulun.
En az bir, bazen iki, şansını zorlayıp üç kitap bitir.
Kalan sürece boş boş ekrana bak ve bu kadar basit cümleleri bile yazmaya üşendiğin için kendine lanet et.
Neden duruyorsun?
Neden?
Neden susuyorsun?
Neden?
Şimdiden akşam oldu, gece ise gelmek bilmiyor.
Gece yarısı olur olmaz bedenini yatağın derinliklerine sürükleyeceksin ve bunu bir saat erken yapmak istemek seni korkutuyor.
Her şey düzenli olmalı.
Ruhumu bir düzen olmalı.

Blog yazarlığı

Defalarca denedim.
Tüm blog sitelerine gitdim çıktım, çeşitli arkadaşlıklar kurdum, yazdım yazdım yazdım.
Ama asla yeterli gelmedi.
Sürekli amacından saptırdığımı, her seferinde daha çok yalan söylediğimi canım acıya acıya fark ettim.
Arkamda onlarca ceset bıraktım, yetmedi.
Şimdi yeni bir blogun kanını emmek istiyorum.
Geçirdim dişlerimi.

İntihar

Sizce de ölmek çok basit değil mi?
Bir gece hiç yoktan son bir fotoğraf çekip, kafanıza sarı papatyadan taç yapıp kendinizi asabiliyorsunuz.
Bunu sizin eski bir arkadaşınız da yapabiliyor.
Öğrendiğinizde beraber olduğunuz tüm anılar art arda tokat gibi çarparken yüzünüze, belki sonunda mutlu oldu, diyebiliyorsunuz.
İnsanoğlu uyum sağlamadan yaşayamıyor.
Biz de başkalarının uyumsuzluğuna uyum sağlamaya çalışıyoruz işte.

13 Mart 2013 Çarşamba

Gün

Sabahları sis gibi inen, yoğun ve akışkan ölme dürtüsü.
Ayak parmaklarıyla ağır yorganı üzerinden atabileceğine inanmış bir insanın azmi.
Gün ışığında olduğundan daha da komik gelen eller.
İstaklal caddesinin kalabalığında insanlara değmeden yürüme telaşı.
Bir şeyler içsek düzelebilir mi?
Uyanmış gibi yaparak yarı bitkisel hayatta yaşayabilir miyiz?